- Öncelikle şunu belirteyim ki, israilin aradan uzun süre geçmesinden sonra özür dileyeceğini zannetmiyordum. Özür dilendiğini telefonla görüşümü soran basın mensuplarından duydum ancak inanmadığım için, haberin doğruluğunu öğrenmeden birşey söylemek istemediğimi söyledim. Ayrıca özürün tek başına hiçbir anlamı olmadığını, diğer şartların da kabul edilmesi ve yerine getirilmesi şartıyla ancak özürün değerlendirilebileceğini söyledim. Daha sonra özürle birlikte diğer şartların da kabul edildiği konusunda başbakanlıktan yapılan açıklamayı okudum. Türkiye’nin ve israilin açıklamaları olarak yayınlanan açıklamayı okuduğumda, satır aralarında beni rahatsız eden noktalar olduğunu gördüm ve huzursuz oldum. Tüm Türkiye özür konusuna odaklanmış ve büyük başarı olarak değerlendirmeler yaparken, ben özür ve tazminattan ziyade ambargonun, ablukanın kaldırılması konusunda muallak hususlar olduğunu düşündüm. Ayrıca açıklamada geçen “ademi mesuliyet” konusunda tatminkar hiçbir açıklama yapılmaması ve kamu oyunda çok da tartışılmaması beni rahatsız etti. Evet, geç de olsa özür dilenmiş olması Türkiye açısından uluslararası politika ve imaj açısından ve Türkiye’nin haklılığı ve gücü açısından son derece önemli bir gelişme. İsrail tarihinde çok nadir ya da hiç olmamış birşey. 1967 yılında ABD’nin Liberty gemisine saldırıp 34 Amerikan askerini öldürdüğünde dahi israil özür dilememişti. Özür, bizim açımızdan şuçun kabulü anlamında önemlidir. Hem israil hem ABD, yapılan insanlık dışı saldırı konusunda kendilerini bugüne kadar haklı olarak görürken, gelinen noktada ABD özür diletiyor, israil özür diliyorsa, suç işlendiği ikrar ediliyor demektir. Ortada suç varsa elbette ceza da olacaktır. Ancak, sadece özüre odaklanıp, diğer hususların göz ardı edilmemesi gerektiğini, özürün diğer şartlarla birlikte ancak anlamlı olduğunu da sürekli söylüyoruz. Şu aşamada özür ve tazminat konularının konuşulmasının yerine öncelikle ablukanın kaldırılması şartının yerine getirilip getirilmediği takip edilmelidir. Abluka kalkmadığı müddetçe, diğer iki şartın çok da önemi yok bence. Bizim için en büyük özür, ablukanın tam olarak kalkmasıdır. Ablukanın tam olarak kalkmasından kastım, hem kara, hem hava, özellikle de deniz ablukasının topluca kalkmasıdır. Ama, israil özellikle özürün ardından tazminat konusunu da hızlandırarak abluka meselesinin zamana yayılmasını sağlayacak, zamanla da o konuda ki hassasiyetin kalmayacağını ve gündemden düşeceğini düşünerek ablukayı tam olarak kaldırmayacaktır. israile ve verdiği sözlere asla güvenmiyoruz. Güvenmek içinde hiçbir sebebimiz yok. Bugüne kadar hiçbir anlaşmaya uymamış, devlet geleneği olmayan, omurgasız bir devletle karşı karşıyasınız. Bu nedenle, özürü duyduğumda asıl duymak istediğim abluka konusuydu. Ablukanın kaldırılacağı sözüne de güvenmedim, hala da güvenmiyorum. Bu nedenle, özür, benim için sevinç değil, burukluk getirdi. Aldatılmışlığa uğrama gibi bir his kapladı. Bu nedenle her adımın takipçisi olmak istiyorum.
- Mavi Marmara'nın hareket etme amacı "ambargoyu kırma" olduğu için, Mavi Marmara ve şehitlerimiz amacına ulaştı diye düşünebilir miyiz?
- Mavi Marmara’nın temel amacı, o zamanki genel atmosfer dikkate alındığında, dünyanın gözü önünde yaşanan insanlık dışı ambargoya dünyanın dikkatini çekmek, mümkün olduğunca hukuksuz ve dayanaksız bu ambargoyu delmek ve tabii ki bir miktar da insani yardım götürmekti. Dolayısıyla, böyle bir amaçla yola çıkan bir gemide verilen şehitlerin amacı da ambargoyu kırmak ve ambargonun kalkması için dünyanın dikkatini çekmekti. Yukarıda da söylediğim gibi, ambargo ve abluka kalkmadığı müddetçe şehitlerimiz amacına ulaştı diyemeyiz. Aslında şehitler, ambargoya dikkat çekmek ve hafifletmek açısından amaçlarına ulaştılar ama tam olarak kalkmadığı müddetçe, bizler de bu uğurda mücadele etmedikçe, şehitlerimizin anısına gölge düşürürüz. Bu nedenle biz ablukanın kaldırılmasını ilk şart olarak sürekli zikrediyoruz. Abluka kalkmadan, özürün ve tazminatın konuşulması beni açıkça rahatsız ediyor.
-İsrail tv leri dün "Özür karşılığında askerlerimiz hakkında açılan davanın düşmesi" sözünü almış olabiliriz" dediler. Ama dün Bülent Yıldırım bunun söz konusu olmadığını söyledi. Siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?
- Biz, üç şartın kabul edilmesini isterken karşı şart koşulmasını asla kabul etmeyeceğimizi açıkça söylemiştik. Karşı taraf suç işlemiş, hem de en ağır bir suç işlemişken, bize şart koşma gibi bir lüksü olamaz. Suç işlenmiştir, özürle bu suç kabul edilmiştir, o halde bu suçu işleyenler cezalarını çekeceklerdir. Ceza davalarının geri çekilmesi asla mümkün değildir. Kaldı ki, biz çekelim desek de (ki böyle birşey olamaz) ceza davaları hukuken geri çekilemez davalardır. Sadece, tazminat konusundaki davalar belki devletin anlaşması nedeniyle düşebilir ki, o davaların düşmesi de bizim çekmemize bağlıdır. Ben şahsen, bugün itibariyle hiçbir davanın çekilme noktasında olmadığını, abluka kalkmadan hiçbir kabulümüzün olamayacağını tekrar tekrar söylüyorum. Adı her ne ise, ister abluka, ister ambargo, ister blokaj olsun, Gazze’yi ve Filistin’i dünyadan tecrit eden uygulama devam ettiği müddetçe, şehitlerimizin devrettiği bayrağı düşürmüş oluruz. Bu nedenle, bu aşamada herhangi bir davanın geri çekilmesini kimse bizden istemesin. Ayrıca, yeni davaların açılmasını da kimse engelleyemez.
-Tarafınıza ödenecek tazminatın Gazze'ye bağışlanacağını duyduk. Allah sizlerden razı olsun. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Şayet abluka kalkarsa tazminat konusu gündeme gelebilir. Tazminata da bir ceza unsuru olarak baktığımız için, ödenecek tazminatı kendimiz için kullanmamız asla sözkonusu olamaz. Tabii ki bu tazminatlar özellikle Gazze için, ordaki yetimler ve şehit aileleri için gönderilecektir. Her halukarda bu tazminatlar hayır için kullanılacaktır. Kuruşuna dokunulmadan tüm şehit ailelerinin de tazminatları Gazze’ye, Filistin’e veya Afrika’ya ümmetin hayrı için sarfedilmek üzere göndereceğini tahmin ediyorum.
- Filistin'in miladı olan Mavi Marmara'nın yeniden hareket etmesini diliyor musunuz? Ve ekibe katılır mısınız?
- Benim teklifim şudur: Biz ablukanın kaldırılması konusunda israile güvenmiyoruz. Bu konunun bizzat takipçileri olmak ve Türkiye’nin de israil tarafından yanıltılmasına imkan vermemek istiyoruz. Bu amaçla, ablukanın kaldırılmasının takibi için bir komite oluşturulmasını ve şehit ailelerini temsilen bir veya birkaç kişinin bu komitede görev almasını istiyoruz. Belli periyotlarla kontroller yapacak olan bu komite, ablukanın tam olarak kaldırıldığına kanaat getirdiğinde, içinde benim de olacağım Mavi Marmara ile yola çıkılmasını ve deniz ablukasının da kaldırıldığını bizzat görmek ve “Filistin’e Yolaçık” sloganıyla denizden Gazze’ye ulaşarak Mavi Marmara’nın yarım kalan yolculuğunu şehitlerimiz adına tamamlamak istiyorum.
- Son olarak, doğum gününüzde tebrik mesajları arasında bir tanesi dikkatimizi çekti, sanırım siz de lutfedip cevaplamıştınız o mesajı. Hatırladığım kadarıyla: "Bu dünya ve öte alem mükafatı olarak Furkan'ın babası olmanızdan öte sizin için ne dilenebilir ki." İlk sorum bu minvalde: Siz ne dilerdiniz? Bugün geldiğimiz noktada, Şehitlerimiz ve Filistin halkı için ne dilerdiniz?
- Evet, benim için Furkan’ın babası olmak en büyük onur, en büyük şeref. Rabbim bize böyle bir onur vermişken, buna layık olmak gerekir. Furkan’ın şehadetinden sonra “Furkanım sana layık olmaya çalışacağım” demiştim ve hâlâ o noktadayım. Rabbim bize çok ağır bir yük yükledi, taşımak için de yardım istiyor, sabır için sürekli dua ediyoruz. Furkan sınavı geçti, bizim sınavımız ise devam ediyor. Çok zor bir sınav. Hiç çalışmadığınız bir konudan hiç beklemediğiniz bir zamanda sınava girmek gibi. Furkan’sız bir hayat nasıl çekilebilir ki; hayal dahi etmediğiniz bir şeyi yaşıyorsunuz ve yaşamak zorundasınız; isyan etmeden, hatıralarına yaslanarak, şehadetinden sonraki güzel gelişmelerle avunarak ve şehadetin bereketini hissederek... Ama asla isyan etmeden ve asla “Keşke göndermeseydik” demeden... Gemideki son saatlerinde şehadeti hissedip, şehadet gömleğini giyen ve “Şehadet şerbetine son saatler İNŞAALLAH” diyen bir evladınıza nasıl olur da keşke diyebilirsiniz... O Rabbine en güzel şekilde kavuştu ve bize de en güzel yolu gösterdi. Şehadet kavramının içini doldurdu... çağdaşlarına, yaşıtlarına, hepimize bu çağda da şehadetin mümkün olabileceğini gösterdi. Yeter ki Allah yolunda, samimi ve ihlaslı olalım... Hiçbir dünyevi ünvan Furkan’ın babası olmaya eşdeğer değil. Bu nedenle doğum günümde dediğiniz gibi bir mesaj gönderen arkadaşa söyleyecek söz bulamamıştım.
Bugün özürle başlayan süreçte, artık israil de hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını kabul etmiş gözüküyor. Arap Baharı, Ortadoğu’da dengeleri değiştirirken, uluslararası stratejilerin de yeniden gözden geçirilmesine, güç dengelerinin değişmesine neden oluyor. Bu noktada Türkiye’nin de israilin de konumu ve rolü değişirken elbette Filistin için de güzel gelişmelere sebep olacak diye düşünüyorum. Mavi Marmara, her ne kadar Gazze amborgosu için yola çıkmışsa da, bugün gelinen noktada çok daha büyük sonuçlara götürebilecek, belki de bütün Filistin’in kaderini değiştirecek gelişmeler yaşanacak gibi görünüyor. Filistin davası ümmetin sınavıdır. İnşallah ümmet bu sınavı verir ve Filistin özgürlüğüne kavuşur. Bize şehitlerin yolunda mücadele etmek düşüyor, gerisi Rabbimin takdiri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder